Lisanslı ve Geniş Yetkili Aracı Kurum - Lisans No: G-039 (398)
Cumhuriyetimizin 100. Yılı Kutlu Olsun

Yoğun ABD Gündeminin Ardından Piyasalar ve Dolar

08 Şubat 2017 GCM Araştırma & Analiz- Araştırma & Analiz
Şubat ayının ilk günleri küresel piyasalar için son derece yoğun geçti. Özellikle ABD’nin takvimindeki Merkez Bankası (Fed) beyanatı ve önemli makro-ekonomik göstergeler, 1-3 Şubat arasındaki gündemin büyük kısmını oluşturdu. Tabi ki varlık fiyatlarında da bu paralelde dikkat çekici değişimler izlendi.

ABD’den gelen son haberlere piyasalar nasıl tepki verdi, fiyat değişimleri neye işaret etti ve bundan sonraki dönem için ne gibi belirleyici unsurlar öne çıkıyor gibi sorular, yoğun takvimin ardından cevap aranması gereken başlıklar olarak dikkat çekiyor.

FOMC ve İstihdam verilerinin ardından

Şubat ayının ilk günlerinde, Fed’in Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) toplantısı ve Ocak ayı istihdam raporu, 2017’nin ilkleri oldukları için önem taşıyordu. Piyasalar ilk olarak 1 Şubat’ta tamamlanan FOMC toplantısının ardından para politikası beyanatını gördüler. Ardından3 Şubat ile istihdam verileri geldi.

Piyasalar yılın ilk FOMC toplantısının ardından yapılan beyanatta, Fed’in Mart ayındaki bir sonraki toplantısında faiz artırımı yapıp yapmayacağına, ya da 2017’de üç kez faiz artırımı yapma rotasında bir değişiklik olup olmayacağına ilişkin ipuçları bulmayı umuyorlardı. Ancak Fed, her iki sorunun da cevabı için net bir değerlendirme yapmadı. Bu durum piyasalarda, Banka’nın bir sonraki faiz artırımı için aceleci olmayacağı yönünde bir algı yarattı.

3 Şubat’ta ise, Fed’in para politikası kararlarında etkili olduğu düşünülen tarım dışı istihdam değişiminin de yer aldığı istihdam raporu yayımlandı. Her ne kadar tarım dışı istihdam artışı Ocak ayında piyasa beklentilerinin üzerinde gerçekleşse de, ücretlerdeki artışın tahmin edildiği kadar hızlı yükselmediğine işaret eden ortalama saatlik kazançlar verisi, 1 Şubat’taki FOMC beyanatının ardından olduğu gibi Dolar’ın değer kaybetmesine neden oldu.

Resim-1

FOMC beyanatı ve istihdam raporunun ardından Dolar endeksinde izlenen düşüşler

İki Kritik Gelişme Sonrasında Dolar…

Peki, FOMC’den umduğunu bulamayan, istihdam artışı güçlü olsa da ücretlerdeki artışı yetersiz gören piyasalar, yoğun başlayan ABD gündemi ile Şubat ayında nasıl bir Dolar endeksi izliyor?

Dolar endeksi Şubat ayına 99,54 seviyesinde başladı. 2 Şubat’ta 99,14’e kadar düşse de, 3 Şubat’ta, şimdilik Şubat ayı zirvesi olan 100,28’e yükseldi. 8 Şubat Çarşamba günü, yazıyı kaleme aldığımız sıralarda 100’ün hemen üzerinde, 100,42 civarında seyrediyordu. Yani “FOMC beyanatı ve düşük ücret” işaretlerine rağmen endeks, Şubat ayına başladığı seviyeden daha yukarıda. Peki neden?

Dolar endeksinin mevcut düzeyi ve olası nedenleri

Bunlardan ilki endeksin 6 Şubat’a hızlı başlamasına zemin oluşturan, bazı Fed yetkililerinden gelen açıklamalar. Chicago Fed Başkanı Evans, 2017 yılında iki faiz artırımı yapmanın uygun olacağını, ancak ekonomide iyileşmenin devam etmesi halinde üç kez de artırım yapılabileceğini savunurken, San Francisco Fed Başkanı Williams, Fed’in faiz artırımını Haziran ayına kadar bekletmesi gerektiğine inanmadığını söyledi. FOMC beyanatı ve istihdam raporundan alınan mesaja rağmen, FOMC yetkililerinin faiz arıtımlarına yönelik bu değerlendirmeleri ABD’nin para biriminin kayıplarını azaltmasına destek oldu.

Piyasalarda Fed’in daha çok, Haziran ayındaki toplantıdan sonra faiz artırım aksiyonlarına başlayacağı yönünde bir algı vardı. Ancak FOMC yetkililerinden gelen değerlendirmeler Mart ayındaki toplantının, faiz artırımı için seçenekler arasında olabileceğini gündemde tuttu.

İkinci etken, yeni ABD Başkanı Trump’ın tutumu. 9 Kasım ile başlayan “Trump rallisi”, Başkan’ın korumacı politikalar ile görev süresine giriş yapması, yani, kamu harcamalarını artırarak ekonomiye destek vereceği yönündeki umutları bir miktar törpülemesi ile sınırlanmıştı. Buna rağmen piyasalar Donald Trump’tan umudunu kesmiş değil. Başkan’ın finans sektöründeki regülasyonları azaltacağı ve vergi reformunun masasında olduğu gibi spekülasyonlar, ekonomi ve piyasa dostu politikaların kapıda olduğu iyimserliğini canlı tutuyor. Trump yönetiminin, ABD’de enflasyonun hızlanmasına yol açacak düzeyde ekonomik büyüme ve dolayısı ile enflasyon yaratabilecek olması, Fed’in faiz artırım adımlarını hızlandırmasına neden olabilir. Bu ihtimal, piyasaların göz ardı etmediği bir faktör olarak kalmaya devam ediyor gibi görünüyor.

Üçüncü faktör olarak ise, Dolar’ın muadili olan Euro’ya geçmek için nedenlerin çok güçlü olmaması. Avrupa Merkez Bankası (ECB) 2017’nin sonuna kadar genişlemeci para politikasını uygulamaya kararlı görünüyor. Fed’in ne zaman faiz artıracağı konuşulurken, ECB Başkanı Draghi’nin, son dönemde hızlanan Euro Bölgesi enflasyonuna rağmen varlık alımlarının gerekliliğine vurgu yapmaya devam etmesi, ABD cephesinin dışındaki dinamikler arasında, Dolar endeksindeki düşüşleri sınırlayan bir faktör olabilir.

Tabi ki, 2017 yılına ilişkin olarak yukarıda ortaya koyduğumuz büyük resmin taşları yerinden oynayabilir ve Dolar pozisyonunu artırmak için nedenler zayıflayabilir. Bunu önümüzdeki dönem gösterecek. Ancak ortada olan bir konu var ki, Trump’ın tutumu, Fed’in duruşu ve ECB’nin enflasyonu izlerken varlık alımlarına olan bağlılığı, Euro ve Dolar arasındaki dengede belirleyici olmaya devam edebilir.

Şubat ayının devamı…

Küresel piyasalar Şubat ayının geri kalanında yeni bir ECB veya FOMC beyanatı görmeyecekler. Evet, Mart ayı oldukça yoğun olacak ancak, yılın üçüncü ayında gelecek haberler öncesinde piyasalar yukarıda saydığımız üç dinamiği etkileyebilecek yeni gelişmeleri Şubat ayı birlikte yakından takip edecek ve dolayısı ile Mart ayına hazırlıklı başlamak isteyecek. Bu süreç içerisinde yapılacak fiyatlamalar, başta Dolar ile Euro olmak üzere para birimlerinde ve emtia fiyatlarında yönü belirleyici olabilir.

  • 12 Şubat – Almanya Cumhurbaşkanlığı Seçimi

  • 14 Şubat – Almanya, İtalya ve Euro Bölgesi Büyüme Oranı

  • 14 Şubat – İngiltere TÜFE Verisi

  • 14 Şubat – Fed Başkanı Yellen’ın Konuşması

  • 15 Şubat – ABD TÜFE Verisi

  • 15 Şubat – Fed Başkanı Yellen’ın Konuşması

  • 22 Şubat – FOMC Tutanakları

  • 23 Şubat – İngiltere Büyüme Oranı

  • 28 Şubat – Öncü Euro Bölgesi TÜFE Verisi

  • 28 Şubat – ABD Büyüme Oranı


Trump’ın uygulamaya devam edeceği politikalarının yönü ile açıklamaları, seçimler öncesinde Avrupa’da siyasi belirsizliğin artıp artmayacağı ve Fed’in faiz konusundaki yol haritasına ilişkin her yeni bilgi, piyasalarda etkili olma potansiyeli taşıyabilir. Ayrıca yukarıda sıraladıklarımız arasında yer alan makro-ekonomik göstergeler, merkez bankalarının para politikası kararlarını etkileyebileceği düşüncesi varlık fiyatlarında etkili olabilir.

Enflasyon ve Fed

Fiyat değişimlerine neden olan son dinamikleri incelediğimizde, tüketici ve üretici fiyat endekslerinin yönünün piyasaların nispeten daha fazla dikkate aldığı bir gösterge olduğunu ifade edebiliriz. Gelişmiş ülke merkez bankalarının fiyat istikrarını sağlamak için %2 olarak hedefledikleri tüketici fiyat endeksinin (TÜFE), politika yapıcıların da yapmış olduğu yönlendirme ile, para politikası kararlarında etkili olabileceği düşünüldüğü için öne çıkan bir veri oldu.

ABD’nin son istihdam raporu içerisinde, beklentileri aşan tarım dışı istihdam değişimi verisine rağmen, ücretlerin tahmin edildiği kadar artmadığının görülmesi ile gelen Dolar’daki gerileme, bu durumun en önemli örneklerinden biri olarak gösterilebilir. Çünkü istihdam arttıkça, ücretlerin de yükselmesi, bu paralelde artan harcamalar ve dolayısı ile talep ile enflasyonun yükselmesi beklenir. ABD, Euro Bölgesi, Japonya ve İngiltere gibi ekonomilerde 2008 krizi sonrasında merkez bankaları ekonomik durgunluktan çıkmayı amaçlayan politikalar ile çok düşük seviyelere gelen enflasyon oranını yükseltmeye çalışmışlardı. Tüketici enflasyonunu %2 seviyesine doğru yükseltmeye çalışan merkez bankaları, bunun için son derece genişlemeci para politikaları uyguladılar ve birçoğu uygulamaya da devam ediyor.

İçinde bulunduğumuz dönemde, 2016’nın hemen başlarında gördüğü çok düşük seviyelerden yükselmeye başlayan petrol fiyatları, nihai ürün fiyatlarının artmasında pay sahibi olan önemli bir faktör. Ancak merkez bankaları, maliyetlerin artması sonucu değil, tüketicilerin harcamalarının artması ile oluşacak enflasyonu arzu ediyorlar ki, harcamaların canlı olduğu bir ekonominin sağlıklı tanımına daha uygun olduğu düşünülüyor. Geleceğe güvenle bakan ve para kazanabilen tüketiciler ile şirketler harcamalarını artırma eğilimi içinde olurlar ki, bu da ekonomik büyümeyi beraberinde getirebilir.

Gelelim Fed cephesine…

Daha hızlı enflasyon, Fed’in bu durumu baskılamak isteyip, fiyat istikrarı hedefine uluşmak için Banka’nın daha hızlı faiz artırması anlamına gelebilir. Ancak enflasyonun %2’nin altında kalması, Fed’in faiz artırım adımlarını yavaşlatabilir. ABD Merkez Bankası’nın da yakından izlediği, çalışanların ücretlerindeki değişim, talebin tonu ve enflasyonun hızı konusunda bilgiler verebilir. Ocak ayında ortalama saatlik kazançlar yalnızca %0,1’lik bir artışa işaret etti ve %0,3 olan tahminlerin altında kaldı.

Resim-2

Kaynak: Tradingeconomics


Çalışanların kazançlarındaki artışın zayıf kalması, sağlıklı bir talep artışı ve enflasyon oluşmasının önüne geçebilir. Peki, ABD’de istihdam piyasası sıkılaşırken ücretler neden orantılı bir şekilde artmıyor?

Resim-3

Kaynak: Tradingeconomics


Çalışan kişi sayısının, çalışma çağına ulaşan nüfustan daha hızlı artmasının normal şartlarda, ücretlerin artmaya başlamasına zemin oluşturması beklenir. Yani işgücü arzının giderek azalması sonrasında işgücüne ödenen ücretin artmaya başlayacağı düşünülür. Bu durum, miktarı artan ürünün fiyatı düşer, miktarca az, kıt olan ürünün fiyatı yükselir şeklindeki denklemden çok da farklı değildir. Ancak arada bazı geçiş dönemleri olabilir ki, insan duyguları, beklentileri ve düşünceleri olan bir varlıktır.

ABD’de 2008’deki finansal krizden sonra çalışan kişi sayısının arttığını, işsiz kişi sayısının ise azaldığını yukarıdaki tablonun sol tarafında yer alan grafiklerde görebiliyoruz. Ancak son dönemlerde işsiz tanımı içerisine giren kişi sayının, önceden olduğu kadar hızlı azalmadığı görülüyor. Bunun nedeni, işgücüne katılım oranının artması olabilir.

Birçok istatistik kuruluşuna göre, mevcut şartlar ve ücret düzeyinden çalışmaya razı olmayan kişiler işsiz olarak tanımlanmaz. Ayrıca bir kişinin işsiz sayılması için iş arıyor olması gerekir.  Günümüzde bunun istatistiklerini, işveren ile iş arayanları buluşturan web siteleri üzerinden tutan kurumlar arttı.

İşin özüne gelirsek, sağ üstteki grafik, ABD’de işgücüne katılım oranının gerilemesini sonlandırdığını ve hatta son dönemde yükselişler kaydettiğini gösteriyor. Yani kriz dönemi sonrasında iş bulamayıp ümitsizliğe kapılan Amerikalılar,  2015’in ortalarından itibaren yeniden işgücü piyasasına dönerek çalışmak için iş aramaya başlamış olabilirler. Bu da, istihdam artışı güçlü rakamlar sunmaya devam etse de, işsizlik oranının, daha önce işsiz olarak tanımlanmayan kişilerin yeniden işsiz kategorisine girmesi ile daha fazla düşmesinin önüne geçiyor olabilir. İstihdam artışları devam etse de, işgücü piyasası aynı oranda sıkılaşmayabilir ve bu paralelde ücretler  (sağ alt grafik) tahmin edildiği gibi artışlar kaydetmeyebilir. Her ne kadar ücret alan kişi sayısının artmaya devam etmesi, daha çok harcama yapabilen kişi anlamına gelerek enflasyonu yukarı itebilecek bir unsur olsa da, ücretlerdeki artışların zayıf kalması, enflasyon oranının görece küçük adımlar ile ilerlemesine neden olabilir.

Artan petrol fiyatları ve Trump’ın kamu harcamalarını artırıcı politikaları enflasyonun, istenen %2 seviyesine doğru, hatta ötesine geçirecek faktörler olabilirler. Ancak ekonomik çarkların sağlıklı döndüğüne yönelik bir işaret olarak kabul edilen tüketici harcamaları artışı, Fed’in görmeyi daha çok arzu ettiği bir enflasyon türü olacaktır. Hatta tüketicilerin algısını bozabilecek, maliyetlerin artmasından kaynaklanacak bir yüksek enflasyonun önüne geçmek için para politikası araçlarını kullanmayı tercih edebilir.

Ücretler ve tüketici güveni

ABD’de enflasyon için izlenmesi gereken iki göstergeden daha söz etmek faydalı olacak. Bunlar federal en düşük saatlik ücret ve tüketici güveni.

Resim-4

Kaynak: Tradingeconomics


Tüketici enflasyonu üzerinde etkili olabilecek minimum saatlik kazançların (üst kısımdaki grafik) 2006 yılında sonra arttığını, 2009 yılından bu yana da 7,25 Dolar seviyesinde olduğu görüyoruz. Çalışanların en düşük saatlik ücretinin bu seviyede kalması ya da artması, enflasyonu yukarı itebilir. Çalışma saatlerinin artması da bu etkiyi doğurabilir.

Harcamaların artmasını sağlayabilecek bir diğer unsur ise tüketici güvenidir. Gelecek ekonomik koşullara ilişkin beklentilerin iyileşmesi ve diğer belirsizliklerin azalacağı umudu, tüketici güvenini ölçen endekslerin yükseliş kaydetmesine, tersi durumda ise gerilemesine neden olabilir.  Son dönemde tüketici güven endeksinin (alt kısımdaki grafik) yükselen bir eğilim içerisinde olduğu görülüyor. Güvenin ve artan ücretlerin harcamaları yansıması halinde sağlıklı bir enflasyon oluşabilir.

15 Mart öncesinde Fed’in radarı

15 Mart’ta tamamlanacak FOMC toplantısı öncesinde Fed, faiz artırım konusunda vereceği karar adına bilgiler toplamaya devam edecek. Petrol fiyatlarının yönü, Trump’ın politikaları, Avrupa’da yaklaşan seçimler ile siyasi gerilim ve ABD’nin makro göstergelerinin son durumu, para politikasının tonunu değiştirebilecek ana dinamikler olarak şimdilik öne çıkıyor. Bununla birlikte, enflasyon ve enflasyon hakkında bilgiler verebilecek, yukarıda da söz ettiğimiz ücretlerdeki değişimi gösteren veriler, Fed’in merceği altında kalmaya devam ederek, alınan kararlarda, dolayısı ile Dolar ile diğer para birimleri ve emtia fiyatlarında belirleyici olmaya devam edecek. Gibi görünüyor.
GCM YATIRIM sizin için hazır! Yatırıma başlamaya hazır mısınız?
Yardıma mı ihtiyacınız var? Müşteri temsilcimize merhaba deyin!
Web sitemizi ziyaret eden kullanıcılara mümkün olan en iyi yatırım deneyimini sunabilmek için çerezler (cookieler) kullanmaktayız. Çerez politikalarımızın detaylarına buradan ulaşabilirsiniz.